28 Şubat 2006

ANKARALI TURGUT KİMDİR VE ESERİ NEDİR?

Havaların serinlemeye yüz tuttuğu, ancak sıcağı emen duvarların sonradan alev kustuğu bir temmuz akşamı. “Dışarı çıkmaya” karar veriyoruz—biz Ankaralıların nadiren yaptığı bir şeydir bu, hele hafta içlerinde.
Arabayla nereye gideceğimizi tam olarak bilmeden dolaşıyoruz. Ulus’a yöneliyorum, Opera Köprüsü üzerinden Gara doğru yokuş aşağı süzülüyoruz. “Gençlik Parkı’na mı?” diye soruyor karım. Evet, neden olmasın diye düşünüp lunaparkın yanındaki otoparka dönüyorum.
Park yerinde bir hacı amca bize yol gösteriyor. Güçbela bir ticari taksinin arkasına park etmemize yardımcı oluyor ve ardından sileceğe bir kâğıt sıkıştırıyor: Park ücreti. 2,5 milyonu bayılıyoruz. (Hemen karşıda, garda park ücreti 1 milyon!) Parkı turlayım diyoruz. Hava, lunaparkta eğlenen insanların sesleri ve müzik nağmeleriyle dolu. Saat dokuzu geçtiği halde havuzda sandallar, su traktörleri cirit atıyor. Yürürken çay bahçelerinin rengarenk floresan ampullerinden suya yansıyan ışığın hiç de fena olmadığını, Gençlik Parkının eşsiz bir deniz simulasyonu olduğunu fark ediyorum.
Bir çay bahçesinin kapısında bekleşen insanlar görüyoruz. Kadınlı erkekli 10-15 kişi sanki çıplaklar kampınının çitlerinden insanları rontluyormuşçasına içeriye bakıyor. Akan Çay Bahçesi’nde Ankaralı Turgut çalıyor. Duvarlarda sanatçının posteri var, programın saat 21:30’da başladığı yazıyor. Bir an inanamıyoruz. Ankaralı Turgut gece kulüplerinde iş bulamayan bir uvertür mü ki bir çay bahçesinde programa çıksın? Ne de olsa o, Esra Ceyhan’ın adını bilmediğim programında, Sabah Şekerleri’nde, Zaga’da boy gösteren Ankara’mızın medarı iftiharlarından biri— Sakarya’da Laurie Anderson’la çay içmek gibi bi şey (Benzetme yerinde olmayabilir, ama aklıma ilk gelen bu). Dayanamayıp biz de bir süre müzik dinliyoruz.
Park turuna devam ediyoruz. Diğer tarafta daha gösterişli, ışıl ışıl bir içkili restoran var. Kebaplar 4-5, 35’lik rakı 13, 70’lik 22 milyon. Ses sistemleri daha güçlü. İki dirhem bir çekirdek giyinmiş garsonlar yoldan geçenleri içeriye buyur ediyor. Bir kadın şarkıcı göz alıcı elbisesi içinde kanonik bir Türk sanat müziği şarkısı çığırıyor.
Derken park turunda başladığımız noktaya geliyoruz ve biraz ürkek Ankaralı Turgut’un çaldığı Akan Çay Bahçesine giriyoruz. Allahtan, giriş parası alınmıyor. Semaver çay servisi kişi başına 2,5 milyon. Sahnenin yakınında bir masaya (aile yeri) oturuyoruz. Bekar kısmındaki masalarda beş on müşteri var. Aile yeri ise neredeyse tamamen dolu. Hava serin, ortam müsait. Yan masada bir adam akşam karanlığında başbakanımızın da kullandığı (inanınız Hürriyet gazetesinin baş sayfasındaki bir haberden öğrendim bunu) Matrix gözlüğünü takmış aile efradıyla hasbihal ediyor. Bir baba sahnede danseden kızına el sallıyor. Semaverlerden dumanlar çıkıyor. Pisti dolduran insanlar bir görevi ifa edercesine efendi efendi dans ediyorlar. Kavga yok. Taşkınlık yok. İtiş kakış yok. Tek hareketlilik masaların arasında gezinen ya da koşturan garsonlar, fotoğrafçılar, çiçekçiler, genç kızlar.
Orkestra yaşları 20 ila 30 arasında altı kişiden oluşuyor. Omuzlarında siyah şeritler ve düğmeler olan beyaz tişörtler giymişler. Anlaşılan bu sahne kostümleri yeni alınmış. Ankaralı Turgut “Valla, bahriyeli gibi olmuşsunuz; yakışmış. Hem sıcaktan bunalınca o düğmeleri açıp serinlersiniz,” diye takılıyor adamlarına. Kendisi siyah pantolon ve beyaz gömleğiyle fıkır fıkır, hiç yerinde durmuyor. Bir yandan türkü, oyun havası, şarkı, gazel okuyor, küçük kâğıtlara yazılı isteklere göz gezdiriyor, piste çıkmaya ikna ettiği hayranlarıyla dans ediyor, bir yandan da müzisyenlere başka bir makama geçmelerini ya da sahnenin arkasında duran tonmaystere bağlamanın sesini açmasını söylüyor.
TV’de gördüğünüzden daha farklı bir icracı Ankaralı Turgut. Enerjik, nüktedan, sempatik. Ağır parçalara başlarken romantik bir hava yaratmak amacıyla floresan ışıkları kapattırıyor. Kimsenin dileğini geri çevirmiyor. Dileyen herkesle fotoğraf çektiriyor, göbek atıyor, halay çekiyor, sohbet ediyor. Mikrofonlar bazen çınlıyor, ses sistemi pek iyi değil, ama ne gam, o söylemeye devam ediyor. Bir ara yanımıza gelen garsona soruyorum ara veriyorlar mı diye. Yok, diyor, aralıksız çalıyorlar. Ankaralı Turgut yorulmak nedir bilmiyor. Arada bir kavalcının yanında duran büyük bir bardaktan kana kana su içiyor.
Repertuarı takip etmek o kadar zor ki. Yalnızca misket değil Neşet Ertaş ve Karadeniz türküleri de çalıyorlar. Neredeyse hiç soluk almadan bir şarkıdan diğerine geçiyorlar. Kaval ve zurna üfleyen müzisyen ile darbukacı aynı zamanda geri vokal yapıyor. Kemancı arada bir enfes taksimler attırıyor. Derken bağlamacı Tarkan’ın bir şarkısını andıran reggae tadında bir riff attırıyor. Sonradan bunun Tarkan’ın “Fındıkkıran”ından mülhem ve onu tiye alan “Yakalarsam tık tık” adlı hit parçası olduğunu idrak ediyoruz. “Atakule’den at beni/ Aşağı in tut beni” diyerek lokal tatlar yaratmasını da biliyor Ankaralı Turgut.
Program bir oyun havasıyla bitiyor. Ankaralı Turgut kaşla göz arasında ortadan kayboluyor. Herhalde başka bir yerde sahneye çıkacaktır diye düşünüyorum. Tonmaysteri de katarsak sekiz-on kişilik bir kadronun böyle mütavazı bir yerde çalarak geçimini sağlayabileceği pek aklıma yatmıyor. Hesabı ödedikten sonra yaklaşıp gitmeye hazırlanan kemancıya başka bir yerde programları olup olmadığını soruyorum. “Hayır,” diyor, “başka yerde çalmıyoruz.”
Eve dönerken Maltepe’de bir gece kulübünün yanındaki tekel bayiinden bir bira ve Winston alıyorum. Karım arabada bekliyor. Eve geliyoruz. Bu yazıyı David Bowie’nin “Heathen” albümü eşliğinde yazıyorum. Evet, Ankaralı Turgut’un hiçbir kaseti ya da CD’si yok bende. (Şarkılarının hele hele yer yer absürd bir erotizm ve sembolizmle yüklü güftelerinin bana fazla hitap ettiğini söyleyemem.) Alır mıyım, bilmiyorum. Ama şu kesin: Canlı dinlemek gibisi yoktur. Çay bahçesindeki Ankaralı Turgut TV’de gördüğünüz Ankaralı Turgut değildir. Gerçekleri çarpıtıp algılarımızı çıkmazlara iten TV ekranının pırıltılı yüzeyinin arkasında “halk”ı eğlendiren bir müzik/eğlence emekçisi var. Onu Laila’da izleyemezsiniz. Dedikodu programlarının kameralarını ziyaret ettiği Bodrum’un pahalı, ciks barlarında gece programı yapmaz. Çünkü bu mekanlar, yükselen ve tavana vuran değerlerden yolunu bulmuş insanlara hitap eden şantörlerin tekelindedir.
Yolunuz Gençlik Parkına düşerse, Akan Çay Bahçesine gidin. Ankaralı Turgut her akşam 21:30’da sahne alıyor. Onunla sohbet edebilirsiniz, fotoğraf çektirebilirsiniz, dans edebilirsiniz. İsteklerinizi geri çevirmeyecektir. Onu sizden uzak tutmaya çalışan korumalar olmayacaktır. Televole kameraları olmayacaktır.


9 Temmuz 2003.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home