16 Haziran 2008

MÜZİK SİZE VURDUĞUNDA...

Dick Hebdige: Kes Yapıştır: Kültür, Kimlik ve Karayip Müziği. Ayrıntı Yay. 2003. Çev. Çağatay Gülabioğlu.

I.
“Başlangıçta ritim vardı...”
Türkçe Yarıklar anlamına gelen İngiliz kadın punk rock grubu Slits

80’li yıllarda “break dans” çılgınlığı patlak vermişti. Darbe yemiş bir Türkiye’de ne ilginç bir moda değil mi? Çayda Çıra oyununu sıkıcı bulan ülke gençliği elektrik çarpmış gibi orasını burasını oynatıyor, debeleniyor, yerlerde kafasının üstünde yuvarlanıyordu. (Vah Türk Gençliği vah!) Ben lisedeydim o sıralar. İtiraf ediyorum: Ellerinde teypler, Antalya’nın falezlerini turalayan Amerikan tıraşlı gençlerin arasında ben de vardım. Plaklarla kolajlar, “strach”ler yapan, sesleri üst üste bindiren maharetli dj ve şarkıcıları tam anlamasam da seviyordum...
Sonradan dans yönünü öğrendiğim reggae’yi bildiğim pek söylenemezdi. Bob Marley ve UB40’yi duymuştum. TRT’de Tolga Han Dans Grubunun repertuarında yer alan “Could You Be Loved” şarkısı vardı... Sonra, Ankara’da Sakarya Caddesi’nin bana çok şey ifade eden, en salaş ve en güzel zamanlarında (Ahmet Erhan’ın Ankara’yı henüz terk etmediği, Nihat Genç’in halkla ilişkilerini Sakarya Çay Ocağından yürüttüğü dönemlerden bahsediyoruz. Ders/iş çıkışında doluştuğumuz o gaz odası, gürültü değirmeni gibi mekanlârda... Mesela Nil, Nüans, Blues Bar, aşağıdaki Rüya, Nihayet, ve kısa ömürlü canım Light Bar (ki şimdilerde Selahattin Alpay’ın Lahmacun Salonu’dur) Bob Marley’in “No vommın no kıray” diyen sesi bir yerlerden ulaşırdı kulağınıza. Ama o kadar; “break dans”ın haşinliği yanında reggae’nin salınma/ayak sürüme karışımı dansı bize hitap etmiyordu.

Velhasıl müzik sözlerini biliyorsanız eşlik ettiğiniz, kendinizi ritmine kaptırıp dans ettiğiniz bir şeydi.

Hem sonra, ben dansçı falan değildim öyle bir niyetim de yoktu.

II.
“Şu sazıma bir düzen ver
Teller de muradın alsın.”
Aşık Ali İzzet Özkan (Yorumlayan Şah Turna)

Müzik türleri arasında bir hiyerarşiden söz etmek herhalde yanıltıcı olmaz. Bazı müzik türleri daha çok şehirli, burjuva, ciddi ve okumuş tiplere hitap ediyormuş izlenimini verir. Örneğin caz ve klasik müzik (ülkemiz müzik canon’unda Türk sanat müziği böyle bir yer işgal eder) üzerinde kafa yorulması gereken ya da hayranlarının hakkında bilgi sahibi olduğu türler olarak algılanma eğilimindedir. Anlamazsanız olmaz. (“Ne anlıyorsun bu gürültüden?”) Reggae, kalipso, ska, rap, hiphop (bizden oyun havaları) gibi türler ise daha çok avama hitap eden, “anlamanız” beklenmeyen, eğlencelik türler olarak görülürler, ne de olsa bunlar dans müziğidir. Hakkında bir şey bilmeseniz de olur. “Racon”a aşinaysanız idare edersiniz.

Elbette bu iki kutuplu yorum bir körlüğe işaret eder; durum yalnızca bundan ibaret değildir. Müzik ve eğlence kolayca, yadırgamadan özdeşleştirdiğimiz iki kavramdır; ancak türü ne olursa olsun, müziğin üretiliş, alımlanış ve yeniden üretiliş süreci işin içine katıldığında bu iki kavramın yanına başka kavramlar da giriverir: Tarih, politika, emek, teknoloji, sınıfsal çatışmalar ve ayrışmalar. Müziği böyle okuyunca onu algılayışımıza dair bir silkinmenin husule gelmesi kaçınılmazdır. Dick Hebdige’in Kes Yapıştır: Kültür, Kimlik ve Karayip Müziği adlı kitabı sözünü ettiğimiz körlüğü en azından Batı Hint Adalarından türeyen türler için sağaltan bir kaynak.

III.

“Müziğin en iyi yanlarından biri de, size vurduğunda hiç acı duymamanızdır.”
Bob Marley

Türk okurların Hebdige’le ilk tanışması, gençlik altkültürlerinin egemen yapı tarafından nasıl evcilleştirildiğini anlattığı Gençlik ve Altkültürleri (Çev. Esen Tarım, İletişim, 1988) adlı yapıtıyla olmuştu. Kes Yapıştır’da ise önceki kitabındaki altkültürlere yataklık eden ya da bu altkültürlerden beslenen müzik türlerini yalnızca bize sunulduğu mecralardaki biçimi ve algılanışıyla incelemek yerine, evrim halinde, ele avuca sığmayan, ideolojik ve sosyolojik bir olgu olarak irdelemektedir. Kitabın belki de en aydınlatıcı özelliği bazı müzik türlerinin doğuşunu, geçmişini, farklı türlerle alışverişini, kayıt/ses endüstrisindeki değişikliklerin müziğin üretim sürecini nasıl etkilemiş olduğunu ortaya sermesi.

Kitabın özgün adından (Cut and Mix – Kes Karıştır) anlaşılacağı üzere Hebdige Karayip müziği ve ondan beslenen türler arasında bir metinlerarasılık (seslerarasılık mı desek?) olgusunun çevresinde kurgulamış çalışmasını. Çalışma, yöntem olarak “yeni tarihselcilik”e çok yakın duruyor; yazar, incelediği metne/olguya belli aşkın değer yargıları yakıştırmak yerine onun üretilip tüketildiği tarihsel bağlamı ele almayı hedefliyor. Yazar onca müzik türünü sıkı bir şekilde incelemek için yalnızca şarkı sözlerine bakmakla kalmıyor, tam bir kazı yapıyor handiyse... Söyleşiler, dergiler, fanzinler, dönemin müzisyenleriyle bizzat yaptığı görüşmelerden renkli bir kitap ortaya çıkarmayı başarıyor.

Hebdige Alex Haley’in Kökler romanında Afrika’dan koparılıp gemilerle başka diyarlara götürülen Kunta Kinte’nin öyküsünden bir bölüm aktarır. Sanırım bu bölüm, Hebdige’in kitabında sıkça vurgulanan bir gerçeğin alegorisidir: Kamçı zoruyla dans eden köleler “toubub fa!” diye bağırırken, beyaz adamlar kölelerin dilini bilmedikleri için gülmekte, el çırpmaktadırlar. Oysa kölelerin sarf ettiği sözler “beyaz adama ölüm” anlamına gelmektedir.

Müziği okuma serüvenimizde ufkumuzu açan daha nice ciddi araştırmanın yayınlanması dileğiyle...

Not: Bu yazı, redaksiyonunu yaptığım kitap için yazılmış bir tanıtım yazısıydı. Ama nedense bilgisayarda unutulup kalmış...

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home