03 Ağustos 2008

Dream of Doctor Jivago a.k.a. Dr. Smirnoff


(Bu rüyayı, susadığımdan olsa gerek, kalkmama yakın bir saatte (02:15 civarında) gördüm. Uyanır uyanmaz kaleme sarıldım; bunu yaparken gördüğüm rüyanın sekanslarını atlamamaya da özen gösterdim. Eh, başarılı da oldum sanıyorum.)

Olay bir koğuşta geçiyor. Hasta olduklarını kolayca çıkarsayabileceğiniz yüzlerce erkek ranzalarda yatıyor. Yerler şaplanmış betondan; zeminde yer yer çatlak ve kırıklar görülüyor.

Dr. Smirnoff sonunda geliyor. Koruma mı yoksa asistan mı oldukları seçilmeyen ama her iki işi de üstlenen adamları ona eşlik ediyor. Bir hastayı kucaklıyor Smirnoff. Bir süre sonra dev bir duş ahizesiyle adamı yıkıyor; adamın kıllı poposunu, geniş omuzlarını seçebiliyorum.

Sıra bana geliyor. Bir önceki hastadan ilhamla ben de anadan doğma soyunuyorum. –Diğerlerinin bakışları umurumda değil çünkü bir ölüm kalım meselesi bu: ne olduğunu bilmediğim çaresiz bir hastalığın pençesinde kıvranıyorum ve bu illetten kurtulmak için ben de bu mezbeleye gelmişim.

Kaşla göz arasında bitiyor muayene ve bana bir şeycikler demiyor Yoldaş Smirnoff.

Aradan zaman geçiyor. Bu kez biraz giyinik vaziyetteyim. Üzerimde düğmelerini vurmadığım çizgili Sümerbank /Auswitsch pijamam var. Nasılsa bir yolunu bulup yeniden muayene şansını yakalıyorum. Smirnoff Bacanak ellerini, daha doğrusu iki başparmağını şakaklarıma dayıyor ve olanca gücüyle bastırıyor. Canımın yandığını hissedebiliyorum. İrtifa değişikliğinde kulakları çınlar ya insanın işte öyle bir vınlama sesi çıkıyor kafamdan, kulaklarımdan. Derken bir sıvının tıp tıp diye burnumdan beton zemindeki çatlaklara damladığını duyuyorum. Su ve kan karışımını andıran ve üzerinde un zerreciklerine benzeyen tuhaf şeyler olan bir sıvı. Seans bitiyor. “Siz sağlıklısınız,” diyor Bay Beyaz Önlük.

Elbette bütün bu sağaltım olayının bir düzmece, Dr. Smirnoff’un ve eşlikçilerinin şarlatanlar olduğunu anlıyorum rüyanın son demlerine yaklaşırken.

Tabii ya! Hastalar sivil haldeyken tırnakçı Boris’ler hemen işe koyuluyor, hastaların cüzdanlarını boşaltıyor, yastık altına gizlediklerini para çıkınlarını bir güzel iç ediyorlardı.

Ama doğruya doğru. Bu Smirnoff tam da bir şarlatan sayılmazdı. Mürekkep yalamış bir tip olacak i bazı teşhislerinde kusursuz olduğu bile söylenebilirdi. Ama hepsi o kadar. Ne Azrail’in kollarından kurtardığı bir fani ne de hayata döndürdüğü bir Lazarus vardı!

***
Smirnoff and Co’yu rüyanın son sekansında Apollo Tapınağı’ndan geriye kalan üç beş mermer sütunun yanında yakalıyorum. (Tapınak akla Side’yi getiriyor.) Sarı saçları akşam kızıllığında esmeye başlayan meltemde savruluyor. Hafifçe gülümsüyor. Benim her şeyi anladığımı biliyor. Ben de onun benim her şeyi bildiğimi bildiğini fark ediyorum. Damdan düşer gibi “Birlikte çalışmaya ne dersin?” diyor. Hangi dilde sarf ediyor bu sözcükleri kestirmek güç: Bu da rüya mekanizmasının bir cilvesi. Türkçe? Değil. İngilizce? Değil. Slavik bir lisan? O da değil. Olsa olsa rüyaların o herkese hitap eden iç lisanında.

“Birlikte çalışmaya ne dersin?” sorusunu yanıtlamadan rüya sona eriyor. Galiba teklifini kabul edeceğim.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home