03 Temmuz 2006

karanlık

1. Gün

Birinci gün diyorum ama belki de başka bir gündür.

çok karanlık... epeydir öyle. karanlık olacağını biliyordum, tahmin ediyordum etmesine, ama bu farklı birşey. her tarafınızı, bütün oyuklarınızı dolduran, bütün uzuvlarınızı sarmalayan, onlara nüfuz eden akışkan ve yeğni bir sıvı gibi. en çok da alnınızda, göz çukurlarınızın birazcık üstünde yoğunlaşan, daha önceki görme duygunuzla alay edercesine artık bu yetiye sahip olmadığınızı size hatırlatan, bu gerçeği kahkaha ve gözyaşlarıyla beyninize kazıyan bir yokluk. gece ya da sinema salonlarının o yumuşak loş karanlığı değil.

2. Gün

ölmüş olmama rağmen pelvisimde bir kaşıntı hissettim gibime geldi. kasıklarıma doğru bir karıncanın kılcal ayaklarının tıpırtısını duyar gibi oldum. bu sessizlikte, bir karıncanın minicik ayakları bile duyulabiliyormuş meğer. ne kadar da hızlı hareket ediyorlar! elimi hareket ettirmeyi denedim ve gülmeye başladım. gülemedim elbette. çene kemiklerimi hareket ettirmem, pörsümeye başlamış yüz kaslarımı kımıldatmam imkansız. bütün bedenim, artık buna beden denirse tabii, toprağın iyice derinlerine batıyor sanki. üstümde bir ağırlık var. ve karınca hala üzerimde gezinmeye devam ediyor.


3. Gün
bugün yukarıdan su sızmaya başladı. önce göbek deliğime bir iki damla düştü, derken kefenimi ıslatan su, ipince bir derecik haline geldi, birkaç dakika içinde çökük karnımı bir krater gölüne çevirdi.
hiç unutmuyorum, bir gün kırda yürüyüşe çıkmıştık karımla. aniden yağmur bastırmıştı. aylardan hazirandı ve öyle yağmur yağacak bir hava da yoktu. önce ne yapacağımızı bilemedik. sonra dere kenarında amaçsızca yeşeren defne ağaçlarına koşturduk. defne dalları bizi epeyce korudu yağmurdan. sonra yağmur iyice azıtınca yaprakların arasından sızan sular üzerimize küçük çağlayanlar boşaltmaya başladı, iliklerimize kadar ıslattı.

4. Gün
yeni sesler duyuyorum. kemiklerimi örten etlerim ufak çığlıklar atarak dağılmak istercesine yıllarca bağlı oldukları yüzeyden uzaklaşıyorlar. bu da bir şey elbette. ama bu kadar erken mi olacaktı! belki de bugün dördüncü gün falan değildir. ne bileyim.

benden, bir ölüden mekan konusunda güvenilir veriler alabilirsiniz. başka bir seçeneğim yok. başka bir yerde olamam zaten. toğrağın altındayım. tamam mı! (kızmıyorum, kızmamalıyım; ölüler kızmazlar; belki eğlenceli de olsa saçma öykülerde, filmlerde yaşayanları rahatsız ederler...) zaman konusunda konusunda ise güvenilir olmadığımı peşinen söylemem gerekir. hoş, arif olan anlar, anlamıştır.

bu satırları okuyan bazıları, "anlatacaksan adam gibi anlat; martaval okuma!" diyeceklerdir. bazıları da bu "macabre" anlatının yeteri kadar iğrenç ve ürkütücü olduğunu, buna bir de anlatıcının yorumlarının katılmasının son derece iğrenç olduğunu söyleyeceklerdir.

5. Gün
6. Gün
7. Gün

Decameron Hikayelerinden birinde öldükten sonra dirilen ve cehennem olmadığını arkadaşlarına haber eden günahkar genç adam gibi hissediyorum kendimi.

melekler yok. zebaniler yok. işkence ateşleri de yok, huriler de.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home