13 Ağustos 2006

Körelme



Hoşuna gitmeyen şeyleri görmezden gelmeyi alışkanlık haline getiren bir adam vardı. Bunu nasıl başardığını sormak anlamsızdı, çünkü çok kolaydı. Çirkin bir bina. Sevimsiz bir adam. Yaralı bir hayvan. Çiçek vermeyen sardunyalar. Savaş görüntüleri. Sokakta bir kaza. Para tutkunu insanlar. Kibirli kadınlar. Hayalgücünden yoksun bir akrobatlar -- ipin üstündeki bütün akrobatlar yoksundur bundan--. akvaryumlar. kasaplar. kasap dükkanları. kirli mutfak tezgahları.

Hoşuna gitmeyen şeyleri silebiliyordu gözlerinin önünden. Onları görmüyordu, çünkü yoktular zaten. Birer birer ortadan kayboluyorlardı bir şekilde. Can sıkıcı, simetrik vitrinleri mesela. Sevmediği CDleri, kitapları. Suratsız garsonları ve kasiyerleri.

İşi o kadar ilerletmişti. Bir kör gibiydi artık. Ve her kör gibi onun ayakları da sanki özel duyargalar geliştirmiş gibiydi. Attığı adımlara güvenir olmuştu. Açık gözleri yalnızca açıktı ama yanmayan birer ampül gibi işlevleri kalmamıştı.

Zamanla tüm duyularını yitirdi adam.

Onu bir kliniğe kapattılar.

Şimdi yeniden işitmeyi öğretiyorlar ona.

1 Comments:

Blogger unechemiserouge said...

Yaşamamış olmayı dilediğimiz durumlara karşı gelişen psikolojik savunma mekanizması bilinçsizce mi kök salar içimizde, yoksa biz miyiz onu çağırdığımızı duymayan sadece? Yoksayan adam, mutlu muydu kötülüklerden uzaktayken yoksa kötü de olsa gerçekler midir kişiyi mutlu kılan?

10:52 ÖÖ  

Yorum Gönder

<< Home